Phnom Penh, ikinci gün

Bugün 12 dolar vererek tam gün otelden kiraladığımız tuk-tuk ile “Killing Fields” yani ölüm tarlaları, Soykırım Müzesi “Toul Sleng”, Merkez Pazar, Kraliyet Sarayı ve Gümüş Pagodayı ziyaret ettikten sonra şimdi göl kenarına güneşin batışına geldik.

Yarın erkenden (hep böyle oluyor, hiç geç olduğunu görmedim) Siem Reap’a Angkor tapınağının bulunduğu bölgeye gidiyoruz…

Killing Fields, Öüm tarlaları, yerel adıyla Choeung Ek şehrin dışında, tuk-tukla 40 dakika kadar sürüyor. Pek öyle büyük bir alan değil, girer girmez, içinde Kızıl Kmer rejimi tarafından öldürülenlerin kafataslarının bulunduğu bir anıt kule görülüyor. Toplu mezarların bulunduğu alan 15 dakikada gezilebilir, hala yerlerde kemikler ve dişlere rastlanabiliyor. Yaklaşık 17 000 kişiyi, sadece rejim karşıtı oldukları, ve hatta sırf gözlük taktıkları için, katliam masraflı olmasın diye, kafalarına sopalarla vurarak öldürmüşler.

Şehre dönerken yolda nehir kenarında durduk, suda yetiştirilen bitkileri fotoğrafladık. Bunları hayvan yemi olarak ekiyorlarmış.

Ölum tarlalarından şehre geri dönüp, daha önce okul olan ama Kızıl Kmer rejimi tarafından bir işkence ve hapishaneye çevrilen, bugün ise soykırım müzesi, Toul Sleng’i ziyaret ettik. Kapılarda gülmek yasaktır diye bir işaret var, önce bunu anlamsız bulmuştum ama içerde rehber kızlardan biri işkenceleri anlatırken, kafasında kovboy şapkası olan bir embesil turist, sanki çok komikmiş gibi kahkahalarla gülmeye başladı. Yani boşu boşuna o uyarıları koymadıklarını anladık.

Müzeden çıkınca bizim tuk-tukçuyu göremedik. Biz aranırken diğerleri ufaktan “o gitti, artık gelmez” demeye başladılar. Ama daha parayı ödememiştik, sabahtan bir sürü kilometre yapmıştı. Neyse, tahmin ettiğimiz gibi yemeğe gitmiş, bir yarım saat sonra geri döndü.

Öğlen, Saray kapalı olduğu için Merkez Pazara gittik, öyle dolaştık. Arzu bir takım taşları çok ucuza buldu. Ben de saçımı kesmek için Çin malı bir traş makinesi aldım.

Sonra Saraya gittik. Giriş 7 dolar civarında idi. Arzu tapınaklardan gına geldi diye girmedi. Ben verdim parayı ama işte, artık bin bir çeşidini gördüğümüz tapınaklar. Burası Bangkok’taki sarayla hemen hemen aynı, yani buralıların dedikleri gibi “same same but different”. Bir özelliği Bangkok’taki Emerald Buda bir vakitler burada imiş. Bir kaç yerde daha önce bulunduğu tapınakları da görmüştüm. Yani her yerde bu Emerald Buda’nın izini sürmüş olduk.

Saraydan çıkınca göl kenarına gittik. Aslında önce burada bir pansiyonda kalmak istiyorduk ama bizi getiren otobüs istasyonuna uzak olduğu için gelmeye üşendik. Burası daha iyi olabilirmiş. Göl kenarında, sıra sıra hosteller, hamaklar falan, daha iyi bir ambiyans var. Fiyatlar da aynı, 3 dolardan başlıyor. Burada güneşin batışını seyredip, akşam yemeğimizi yedik, biralarımızı içtik, sonra kaldığımız yere döndük. (Yıllar sonra giden bir arkadaş söyledi, bu güzelim yeri doldurup AVM yapmışlar)

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

1 Yorum

Bir Cevap Yazın