Palolem’de üçüncü gün

Palolem Plajı genellikle sakinlik arayanların tercih ettikleri bir yer. Elbette Goa’da daha sakin koylar da var. Palolem’de ara sıra meşhur “Goa Party“leri düzenleniyor, ama ortam Anjuna gibi değil. Anjuna dediklerine göre Ruslar ve İsrailliler tarafından işgal edilmiş durumda. Deniz güzel, geceleri serin. İlk gün odayı alınca “eyvah” dedim yine uyku yok. İlk baktığım yerler daha serine benziyordu. Ama Yaşar “göreceksiniz gece serin olacak, hatta soğuk bile yapacak” dedi. Ve dediği de oldu. Uykusuz geçen saunalı gecelerden sonra burada derin bir uyku çektik.

Dün, yani Palolem’de ikinci gün, 10-12 arası Yaşar ile buluşup önce bir deniz, sonra Arzu’nun da katılımı ile plajın en batı ucundaki restoranda güzel bir kahvaltı yaptık. Tandırda yapılmış Goa ekmeği muhteşem ve sadece burada var.

Öğlen sonrası sıcağı, İnternet ve kitap ile geçti. Akşama doğru yeniden deniz. Güneş batarken de plajı batıdan doğuya ve sonra geriye arşınlama ile günü bitirip akşam yemeğine hazır hale geldik. Bu Yaşar’ın burada 15 gündür uyguladığı günlük “program

Akşam yine batı tarafında, kumsalda bir yerde yemek yedik. İsmi galiba Banyan yada onun yanı. Ben ilk defa Tika dedikleri yoğurt soslu şeyin balıklısını denedim, Arzu da deniz ürünlerinin dumanları ile geldiği “sizzler” dedikleri bir güveç türünü. İkisi de leziz ve doyurucu, üstelik düne göre oldukça ucuz idi.

Her gün oluşan gel-git su düzeyi farkı
Her gün oluşan gel-git su düzeyi farkı

Bugün, yine saat onda Yaşar ile batı ucunda deniz yaptık. Sonra dünkü yerde bol Goa ekmekli kahvaltımızı tamamladık. Ve köyde iki tur attık. Bu arada Greek Souvlaki diye bir yere gittik. Yaşar buranın kahvesi iyidir dedi. Plajdan ana caddeye varıyorsun, sola dönüyorsun işte orada. Menüyü aldık. Greek Salad, Nicosia Salad vesaire. Aaa, hayret “Turkish Cafe” yazıyor, sonra Turkish Guvech de var.

Ben bir Türk kahvesi söyledim, kocaman bir bardak geldi, üstelik sade… Garson şekeri siz atıyorsunuz dedi. Tat olarak fena değildi. Arzu buzlu bir limonata içti, süperdi. Sonradan öğrendik, su ve buz için şişe su kullanıyorlarmış. Musluk suyu olsa, o kadar buzdan sonra, yoğun bir ishal durumu garanti idi.

Greek Souvlaki kafe-restoran
Greek Souvlaki kafe-restoran

Öğleden sonra deniz ve akşam yürüyüşünden sonra, akşam yemeği için Greek Souvlaki’nin yolunu tuttuk. Çünkü, öğlen, akşama kuzu şiş var demişlerdi. Mekana vardık. Uzun saçlı biri ızgaranın başında, bir hatunda ona yardım ediyor. Adama “bir dakika bakar mısın?” dedim. “Izgarada meşgulum, soruları hatuna sor” dedi. Ama ben, ısrar ettim ve “veraryufrom” dedim. “Greek” dedi, ben de “I’m Turkish” dedim. Döndü elini uzattı ve Türkçe “Kardaş” dedi. Böylece bir defa daha Ecevit’in “Gurbet elde anlarsın Yunanlı ile kardeş olduğunu” dizeleri uzaktan bir yerden, derin derin duyulmaya başladı. Benzer bir olayda geçen sene Koh Lanta adasında olmuştu.

Bu arada Greek Souvlaki’de şifresiz, bedava, wi-fi İnternet var. Bu Hindistan’da bir ilk. Bir de Varkala’da bulduk ama İnternet Kafe’de paralı idi.

Arzu doyurucu bir kuzu dürüm istedi. Birlikte verilen cacığı ayrı isteyince bir güzellik yapıp zeytin koymuşlar. Baktım diğer müşterilerde yoktu, Greek kardaşımız özlemişiz diye düşünmüş, sağ olsun. Ben menüde “Paneer” diye bir şey görünce “ne bu?” diye sordum ve olayı anladık. Yani İngilizce okuyunca “Peynir”. Bir de Greek salata… Arzu aylar sonra ilk defa gerçek et yedim dedi., Yaşar’ın yorumu ise “insan alıştığı tadı bulunca kokusundan doyuyor” oldu. Yaşar ertesi gün erkenden Anjuna’ya gidiyor. Aslında bugün gidecekti ama bizi bulunca bir gün daha kaldı.

Bu arada öğlen Arzu, Kuzey yeğenimin doğduğu haberini getirdi. “Hoş geldin bebek..” diyorum!…

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Bir Cevap Yazın