Laos’dan Vietnam’a

Bu öğlen Laos Demokratik Halk Cumhuriyeti’nden Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti’nin başkenti Hanoi’ye, Batılı şirketlerin elemanlarına tavsiye etmediği, Laos Hava yolları ile uçuyoruz. Devamını oradan yazarım.

Devamı aşağıda….

Öğlen iki de Laos havayollarına ait bir ATR 72 tipi pervaneli uçakla yola çıktık. Uçak yaklaşık 80 kisilik, ama yaklaşık 30 kisi kadar var, hemen hepsi bizim gibi “bekpekirlar”.

Önce havaalanında ufak bir sorun çıktı, adamlar Arzu’nun yeşil pasaportunu algılamadılar. Zaten bu yeşil pasaport işe yaradığı kadar böyle ülkelerde sorun yaratıyor. Diplomatik desen değil, normal desen o da değil. Bize özgü bir garabet. Vietnam’a “gerçekten vizeye ihtiyacı yok mu?” diye faks çektiler. O sırada uçağın kalkış saati geldi. Arzu çok kızdı gitmekten vazgeçti, derken, beklenen yanıt son anda geldi ve uçağa bindik.

Uçuş bir saat onbeş dakika sürdü. Bulutlu bir havada Hanoi’ye indik. Daha önce buraya gelen arkadaşlar bizi taksicilere, minibüsçülere karşı zorla otel satmaya çalışıyorlar, falan diye uyarmıştı. Airport taksi ile 12 dolar yazılı fiyattan anlaşıp yola çıktık, yolda taksici sürekli gitmeyi istediğimiz yerin adını sorup birileri ile telefonla konuştu. Biz de adam, nerede bizi anutlayacak, diye bekledik ama beklediğimiz çıkmadı. Meğer adamcağız gerçekten oteli arıyormuş. Bizi Queen Anne otelin köşesine getirdi, çünkü sokağın içine girmesi imkansızdı. Otel doluydu. İkinci seçeneğe yürürken yolda Prince 79 oteli bulduk, fena değildi, geceliği 18 dolara yerleştik.

Sonra sokağa çıktık ve çılgın kalabalığa biz de eklendik. Hanoi, kelimenin tam anlamıyla kaotik bir şehir, nedeni ise sayıları yaklaşık 2 milyona varan motosikletler. Pire gibi her yerden çıkıyorlar, her an, her saniye bip bip korna çalıyorlar. Gelip, görmek, ve bir köşeye oturup, bir gezginin dediği gibi, “bunlar nasıl birbirlerine girmiyorlar” diye derin derin düşünmek lazım.

Kaldığımız yer Old Quarter denilen buranın merkezi, Tarlabaşı ile Eminönü arası bir yer. Daracık sokaklar, motorlar tarafından işgal edilmiş kaldırımlar, ucuz oteller, barlar, her şey bir birbirine girmiş. Her sokak genel olarak bir iş koluna ayrılmış. Mezar kazıcılar veya ayakkabıcılar gibi. Bir de gündüz pazarı var, gece ise iki cadde ötede gece pazarı kuruluyor. Buranın Laos’tan farkı; pazarlar da, her yerde yerel halk var, ya da Bangkok’daki Khaosan gibi sırf turistlere hitap etmiyor.

Gece çıktık ve bize Selim’in tavsiye ettiği Mediterrenean restorana yollandık, hemen yanında bulunan Salsa ile birlikte buranın tanınmış yerlerinden biri. Haftalar sonra gerçek bir salata yedim, peynirler ve pizza da çok güzeldi, fiyat ise tuzlu idi, İki kisi 450 000 Dong yani 34 YTL. Fiyatı abartan ise peynirlerdi, yoksa pizza sadece 6 YTL. Buraların bizim için bir kötü tarafı, Türkiye ile karşılaştırıp, bizde bu üç-dört kat daha pahalı olurdu diye kalite yerlere gidip günlük harcama düzeyini yükseltmek. “Budget” mevzu önemli dikkat etmek lazım.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

3 Yorum

  1. kuzen geziniz süper görünüyor okiyle ağzımızın suyu aktı.. arzu da sen de kilo vermişsiniz.. gelene kadar bir deri bir kemik kalmayın.. fotoğraflar da bir harika. biz şimdi baktık biraz ama dönünce sizin ağzınızdan dinlemek daha farklı olacaktır. çok öptük ikinizi de.. sevgiler.. demet ve okan

Bir Cevap Yazın