Bangkok’a dönüş

Sabah kalktığımızda eski ama rahat, klimalı bir Toyota Camry bizi bekliyordu. Üçüncü kişi gelmeyecekmiş. Siam Reap’tan sınıra taksiler 40 dolara gidiyor, Bir gün önce tanıştığımız bir çift 15’er dolar vermişler ve “sakın otobüsle gitmeyin” demişlerdi. Biz ise 10 dolar vermiş ve dördüncü kişi çıkmaz ise bir 3 dolar daha verecektik. Şimdi 3. kişi de gelmeyince taksici sorun yok sadece 3 dolar dedi. Tamam dedik yola çıktık

Siam Reap’in çıkışına kadar yaklaşık 40’tan fazla 4-5 yıldız lüks otellerin arasından geçtik. Kamboçya’ya gecen yıl 2 milyon turist gelmiş. Buraya turistler sadece Angkor Wat’ı görmeye geliyorlar. Öbür caddede de bir o kadar böyle lüks otellerden vardı.

Şehri çıkınca yol önce biraz bozuldu, sonra da tamamen kayboldu, yani bir yol var ve daha önce de asfalt imiş. Yolu genişletmek için bozmuş öyle de bırakmışlar. Yolda tek tük çalışma var, bu hızla herhalde bir on senede biter. Rivayetlere göre uçak şirketleri engelliyormuş. Biz taksi ile 3 saatte gittik, otobüs 6 saatte gidiyor. Bir de klimaları kapatıyorlarmış, mecburen camlar açılıyor. Yutulan tozun haddi hesabı yok. Bizim dağ yolları bile daha düzgün, üstüne motorlar, traktörler. Yani biraz pahalı olsa da taksi ile gitmek en iyisi. (Bir sene sonra kız kardeşim oradaydı, yol yapılmış, bu da bir Asya mucizesi olsa gerek)

Sınıra varınca Kamboçya’dan çıkıp tampon bölgede, beş dakika yürüyerek Tayland girişine geldik. Bu tarafsız bölgede bir sürü casino ve masaj amaçlı lüks otel bulunuyor. Tayland girişinde, Batılılar için klimalı gümrük var, dışarıdaki uzun kuyruk fakir Kamboçya’lılar için. Yırtık pırtık giyinen backpacker da olsan, özel bir yerin var.

Tayland’a girince bir anda ortam değişti. Laos, Vietnam ve Kamboçya’dan sonra Tayland gözümüze müreffeh bir Avrupa ülkesi gibi gözüktü.

80 Baht verip bir tuk-tuk ile terminale gittik, iyi ki de hemen gitmişiz. Onbir otobüsüne yetiştik. Klimalı rahat bir otobüs, yollar genelde duble. Bir ay sonra, bir otobüsün saatte 100 Km yaptığını gördüm. Beş saat yolculuktan sonra Bangkok’a vardık. Terminalde, üzerimize saldıran taksicileri savuşturup, çıkışta duraktan sıra ile alan, itirazsız taksimetre açan taksilerden biri ile Khaosan’a yönlendik. Taksi 170 baht tuttu ki çok trafik vardı. Şu an, buranın yüksek sezonu, her yer dolu. Daha önce kaldığımız Sawasdee II’de 550 Baht’a, yani bölgedeki son odaya, yerleştik.

Odada buraya gelince aldığımız, su altında çekim yapan Olympus fotoğraf makinesinin kaybolduğunu anladık. Bir ihtimal, Kamboçya’da takside düştü, ya da o sıkışıklıkta çaldılar. Öbür ihtimal, otobüste uyuduğumuzda.. Çünkü otobüste garip olaylar oldu. Biz en ön iki koltukta idik. Hemen yanımızda hostes kız oturuyordu. Bizimle de ilk başta bayağı ilgili idi. Uyuma faslından sonra hep önüne bakıyordu. Makinenin bulunduğu sırt çantası hep yarım açıktı ve oradan bir şey alması çok kolaydı. Etrafta oturan insanlarda bir gariptiler, ya da bana öyle geliyor. Yolculuğun ortalarında, otobüse kontrolör bir kadın bindi. Bu kıza epey bir şeylerden saydırdı. Sonra otoyolda, alakasız bir yerde otobüs durdu, sanki kovar gibi kızı indirdiler. Yine bütün bu olaylara yolcular hiç tepki vermediler. Belki de kız, ne bileyim, bilet paralarını tırtıklıyordu. Neyse olan oldu, makine gitti. Artık o kadar olacak.

Eşyaları bırakır bırakmaz bilet hemen tren istasyonuna gittik. Çünkü tren bileti bulmak çoğu zaman sıkıntılı. Erkenden ayarlamak her zaman en iyisi.

Bangkok’u 2007’de terk ettik, 2008’de döndük. Bu kısa zamanda bira fiyatları 10-20 baht artıvermiş.

Yataklılar bitmiş idi, biz de 480 Baht’a koltuklu, Special Express’den Chumphon’a biletlerimizi aldık. Görevli kız yardımcı oldu, üst kattaki bir acenteden de dalış okulları ile meşhur Koh Tao adasına otobüs-tren bağlantısını aldık. Eleman, önce pahalı katamaranı satmaya çalıştı, tren yetişmez falan dedi, bir buçuk gemisiyle gidin, ya da treni değiştirin gibi bir sürü laf geveledi. Olsun biz şansımızı deneriz deyince 550 Bahta, slow boat biletini kesti. Yavaş olan iki buçuk saatte, deniz otobüsü ise bir buçuk saatte gidiyormuş. İki katı vermeye değmez. Bir de her tarafı kapalı. (Bu yolu 2011’de bir daha yaptım, değişikler için yakın tarihe bakın)

Evet bu güne kadar bu blog’u gün be gün güncellemeye çalıştım, flickr’daki yerim de doldu, daha fazla fotoğraf yükleyemiyorum. Bundan sonra ben de tatile çıkıyorum. Artık zaman buldukça yazacağım, umarım buralara gelmek isteyenlere bir nebze, karınca kararınca şeklinde yardımım olmuştur… Vamos a la playa.. la la la…

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Bir Cevap Yazın