Trinidad

Dün sabah örneklerini Vietnam ve Hindistan’da gördüğüm Küba’da her köşede bolca bulunan üç tekerli bisiklet taksi ile terminale gittik. Taksiciler otobüs fiyatına Trinidad’a götürmek istediler, iki kişi kişi daha bulmaları gerekiyordu. Onları beklemedik, Küba devletinin turistler için servis veren Viazul firmasından sekiz cuc’a biletleri aldık. Bu önceki gün bizi Varadero’dan getiren sefer. 11:15’de burada olacağını biliyoruz. Santa Clara – Trinidad arası iki buçuk saat sürüyor. Otobüs yine çok güzel bir şehir olduğu söylenen Cienfuegos’tan geçiyor.

wpid-wp-1447383785403.jpeg
Kaldığımız Sokak

Trinidad terminale varınca pansiyoncuların hücumuna uğradık. Fiyatlar minimum 20 cuc dediler. Kimse on beşe düşmedi. En sonunda yakın olan iki tanesini seçtik. Bu son elemeden sonra Suat çantaları beklerken ben Felina y Otto’nun yerini seçtim. Burayı seçmemde ana etken arkada yeşillikler içinde ufak bir terası olması ve klimanın doğrudan kafaya üflememesiydi. Yoksa ilk baktığımın odası ve yataklar daha büyük idi. Bu klimanın doğrudan yatak başına üflemesi Türkiye’de de bazı otellerde var. Bunu kim hani akla hizmet yapar hiç anlamam.

wpid-wp-1447383818411.jpegSonra şehiri gezmeye çıktık. Orta ve Güney Amerika’da bir sürü örneğini gördüğüm tipik bir koloniyel şehir. Merkezdeki evlerin hemen hepsi Casa Particular levhasına sahip. Santa Clara’da toplam 136 tane böyle pansiyon olduğu söylenmişti. Burada herhalde bin tane vardır (bu sayıyı attım, İnternet olsa doğrusunu bulur, yazardım). Çoğu evin kapıları, avluları açık, sanat galerisi, hediyelik eşya, restoran olarak da hizmet veriyorlar. Bazıları incik, boncuk, biblolar, yağlı boya tablolar, klasik tarz mi denir, haşmetli mobilyalar.. velhasıl Unesco’nun koruma altına altığı bir tarihi miras alanı.

Tabi bütün şehir böyle değil, kaldığımız mahallede de epey bir casa particular olmasına rağmen ortam daha bir gecekondu mahallesi havasında.

wpid-wp-1447383830227.jpegSokalarda gruplar halinde turistler geziyor, ortam tamamen turistik. Plaza Mayor’u geçtik, Acayip bir ismi olan, Museo Nacional de la Lucaha contra Bandidos, Türkçesi; haydutlara karşı mücadelenin ulusal müzesi’ne denk geldik. Müze ve eski bir kilisenin çan kulesi’ni içeren giriş ücreti bir cuc olunca, kapanmaya yarım saat kalmasına rağmen girdik. Yüksekten şehri görmek güzel oluyor. Müze kısmında ise yine devrim mücadelesinden fotoğraflar, silahlar falan var.

wpid-wp-1447383842000.jpegSonra blog yazılarını göndermek için wi-fi alanı Céspedes Parkına gittik. Burada da millet banklarda, kıyılarda köşelerde, ellerinde bir telefon, çoğu sesli ya da görüntülü konuşma yapıyor. Birkaç kişide laptop var.

Sonra köşedeki tütüncüden su alalım dedik. Büyük su 1,5 cuc. Oha dedim, Daha önceki şehirlerde 0.70 cuc idi. Tabi sonraki iki gün bunu dediğimize bin pişman olduk. Trinidad’daki tüm ufak tefek bakkallarda büyük su iki cuc (altı lira).

Tam sağanak yağmur başlarken Sabor Tropikal restorana girdik. Menüde en hesaplı seçenek olan pizza söyledik. Açıkçası hayatımda yediğim en kötü pizza idi. Salata da ona eşlik eder. Gerçi Suat salatayı beğendi.

Klima çarptı galiba sol omzumda iki gündür acayip bir ağrı var. Kolumu kaldırıp pizzayı tutamıyorum. Bu arada yollar sel oldu, geçti. Hadi hostal’e dönelim, bahçede iki gündür taşıyıp bir türlü içme fırsatı bulamadığımız rom ve kolayı götürelim dedik. Tam yatarken Suat yanına Nurofen diye bir ilaç aldığını hatırladı. Hay yaşayasın dedim, tam ilacı. Alkol üzerine, tüm mide kanaması risklerini göze alarak iki tane attım. Sabaha ağrı hemen hemen geçmişti.

Trinidad’ta ikinci gün.. yani bugün

Dün gecede serindi güzel uyuduk ama horozlar.. Bunların horozları galiba sadece sabahları ötecekleri konusunda bilgilendirilmemişler. Tüm gece her yönden hiç durmadan öttüler.

wpid-wp-1447383883900.jpegBirkaç gündür kahvaltı etme sorunları yaşadığımız için dün akşam Suat ev sahibemize bu sabah için bir kahvaltı rezervasyonu yaptırdı. Ücreti dört cuc ama değdi, ertesi gün için de söyledik. Kahve, süt, bir sürahi taze sıkılmış meyve suyu, muz, papaya, ananas, tereyağı, peynir, salam, ekmek, reçel, kek ve omlet, bol bol verdiler. Bahçe de keyifli bir kahvaltı oldu.

Sonra ilk iş artık turizm yoğunlaşmaya başladığından Viazul terminaline gidip ertesi gün için Camagüey biletlerini almak oldu. Sabah otobüsü dolu idi, on otobüsüne yer bulduk.

Bilet işini de hallettikten sonra bir arkadaşımın Küba’nın en güzel plajı dediği Ancon’a gitmek için Maceo ve Simon Bolivar caddelerinin köşesine gittik. Dün saatlerini Cubatur acentasında görmüştük. Günde beş-altı sefer var. Ve biz saat 11:00 otobüsünü bekliyoruz.

Otobüs vaktinde geldi ve durmadan gitti, tıklım tıklım idi. Demek ilk kalktığı yere gitmeliymişiz.  Bu arada taksiciler adam başı altı cuc’a götürmeye çalışıyorlar. Aynı evde kaldığımız İtalyanlar yedi cuca gittiklerini söylemişti. O sırada bir Fransız çift var, bizim gibi bekliyorlar. Bir taksici hepinizi otobüs fiyatına, gidiş-dönüş kişi başı dört cuca götürürüm dedi. Tamam dedik. Dönüş için saat 16:00’da Fransızlarla anlaştık.

wpid-wp-1447383899090.jpegAncon plajı güzel, kum Varadero gibi ince değil, üzerinde yürümek kolay. Varadero’da deniz kenarında yürürken ayaklarım acımıştı. Kumluk alanda yürümek imkansız gibi bir şeydi. Fark bu. Ancon’da kötü olan son günlerdeki yağmurlardan ve rüzgardan olacak, deniz dibi bitkilerinin kıyıya vurması, suyun pek berrak görünmemesi oldu. Ama yüzme açısından yine de Varadero’dan iyi.

Trinidad’a dönünce akşam yemeğini kaldığımız yere yakın, dün nedense  fark etmediğimiz Ochun-Yemaya’da yedik. İki porsiyon balık, hediyesi, güzel bir salata ve bir sepet sarımsaklı ekmek. Ayrıca ikişer bira. Fiyat uygun, iki kişi 13.50 cuc. Dekorasyon güzel, yemek lezzetli. Trinidad yolcularına tavsiye edilir. Sonra parkta bir İnternet yapıp evimize döndük.

Trinidad çok turistik bir şehir, açıkçası beni pek sarmadı. Fiyatlar hem cuc hem yüksek. Hiç koloniyel şehir görmemiş, yağlı boya tablo meraklısı, rüstik restoranlara hevesli, parası bol, yaşlı turistlere hitap ediyor gibi bir izlenim edindim. Ancon plajı ise hep böyle bulanık değildir diye düşünüyorum, Varadero gibi mevsimine denk gelmedik sanırım. Plaj kıyısındaki oteller var, illa şehirde kalmak şart değil. Ama bu otellerin fiyatlarını sormadım. Terasta Cuba Libre içip Trinidad izlenimlerini de tamamladım. Şehirde bir kaç müze falan da vardı galiba, artık bir daha gelirsem..

Yazıyı yazdıktan sonra gelmeden önce İnternetten kaydettiğim Küba hakkındaki blog yazılarına bakarken gördüm. Trinidad’ta daha ucuza oda ve su hakkında bilgi veren bir tanesini de kaydetmişim ama artık çok geç. Zaten üzerinden bayağı sene geçmiş, artık değişmiştir.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Bir Cevap Yazın