Ipanema plajı ve Lapa’da parti

Bugün hiç bir şey yapmayacağım, sadece plaj dedim. Ana ile Martin de aynı şekilde düşünüyorlar. Alman bir eleman da bize takıldı. Kahvaltıdan sonra hep birlikte sahile Copacabana plajına indik. Sağdan, sahilden devam ettik. Burnu geçip İpanema plajına vardık. Ortalarda bir boş alan bulup konuşlandık.

Deniz, dalgalı, hemen derinleşiyor. Bizim plajlar gibi şöyle ağız tadıyla bir yüzemiyorsun. Erken geldik, güneş tepede, şemsiye almak lazım, ama cimrilik tuttu. O sırada birileri kalktı, baktım kimse ilgilenmiyor, onların şemsiyelerine el koydum. Şimdi Brezilya, plaj denilince herkes, özellikle erkek milleti, hemen ip bikinili kızları hayal ediyor ama, o artık bir şehir efsanesi. Sonuç olarak burada bir numara yok. Zaten “The Girl from İpanema” şarkısını da sevmezdim.

Akşam mahallede yine pizza falan yedikten sonra gece ona doğru Rio de Janeiro’nun  eğlence bölgesi Lapa’ya gittik. Lapa’da dün Corcovado tepesine tırmanırken tanıştığımız elemanlarla buluşacağız.

Lapa eğlence bölgesi

Lapa’ya varınca caiprinha içerek olaya başladık ve sonra da bizim elemanların kaldığı hosteli aramaya başladık. Hostelin sokağını kimse bilmiyor, bir oraya bir buraya arıyoruz. Sokaklar insan kaynıyor, herkes ufak ufak geceye başlamış. Bu arama işinde baktım bizimkiler o kadar başarılı değil, aldım sazı elime, beş dakikada hosteli buldum. O sırada zenci travestilerin yanından geçerken, Ana “negro” dedi. Ana’ya bu kelime İspanyolcada normal ama bazı yerlerde hakaret olarak algılanıyor, bazen dikkatli ol, dedim. Martin de Ana’ya boş boş konuşuyorsun diye kızdı. Martin de bu akşam bir huzursuzluk var ama..

Hostelde parti var, Koreli ve Alman çocuk orada, kızlar yok. Kızlardan biri hostelde çalıştığından, birileri yardım ettiler ve cep telefonunu buldular. Biraz sonra kızlar geldiler. Bir fotoğraf sergisine gitmişler. Ne güzel, fotoğrafla da ilgileniyorum ya, broşürünü verdiler. Okuyorum, bir gariplik var.. yazılar Türkçe.. Sonra ismine baktım. Sergi bir Türk fotoğrafçının, benden sonra geceye dahil olan ikinci Türk ama Türklerle işimiz daha bitmedi…

Neyse biraz hosteldeki partiye takılalım sonra çıkarız dedik, bira, sohbet, muhabbet derken bir ara Ana’yı kafasında mavi madenci şapkası olan bir çocukla bir iki saniye dans ederken gördüm. İkinci gördüğüm Martin’in Ana’yı kaptığı gibi dışarı sürüklemesi oldu. O sırada çocuk “Yunanmış” falan diyorlar, duyuyorum.

Hemen dışarı çıktım, Ana bir köşede ağlıyor, Martin gitti, Alman eleman da onu bulmaya, ikisi de ayrı ayrı kayboldular. Uzatmayayım, Ana’yı epey bir teselli ettik, sonra da aşağı sokağa inip biraz takılalım dedik. O kalabalıkta millet kayboldu, ben de Fransız kızla kaldım.

Bir yandan biraları götürüyoruz, bir yandan diğerlerini arıyoruz. Sokaklar müthiş, hele davul çalan bir eleman var, tek başına ortalığı dağıtıyor. O ritm ile kendinden geçmiş dans eden zenci bir hatun var. Olamaz böyle bir şey. Bu gösteriyi para versen seyredemezsin diyeyim de okuyanda gitme isteği uyansın.

O sırada, kalabalıkta bizim Ana’ya asılan elemanı gördük, zaten kafasında mavi madenci kaskı ile görmemek imkansız. Elemana “sen Yunanistan’ın neresindesin?” diyecek oldum. “Abi aslında ben Türküm de, işte ailem Selanik asıllı..” dedi. Yıllar önce Londra’da her lafın başında “ben ülkücüyüm” diyen, ama mevzu kızlar olunca bir anda Grek olan Kayserili ile tanışdığımdan beri bu olaya hiç şaşırmıyorum. Üstelik bizimkinin kökeni de oralı, yalan da söylemiyor. Neyse onu da aldık ekipe başladık birlikte takılmaya, kıyak elemanmış 🙂

Epey zaman sonra, bizim Türk bizi bildiği bir mekana götürürken, o kalabalıkta, o kadar sokak arasında, Ana ile İngiliz hatunu bulduk. Ana hala ağlamaklı “bırakma beni buralarda” diyor. Hostel bayağı uzak, belki de parası yok. Neyse ben durumu bildiğimden buraya sadece şortla gelmiş, iç cebe hostelin kartını ve bir elli real sıkıştırmıştım. Ne olur ne olmaz…

Bu arada acayip çişim geldi, barlara soruyorum tuvalet yok. O sıra üç hatun üzerime saldırdı. Biri poposunu önüme dayadı, samba yapıyor, öbürleri sarıldı, cepleri boşaltıyor. Ama tüm buldukları bir kaç bozuk para ve pasaportun yırtık fotokopisi oldu. O kadar içmeme rağmen durumu iyi idare ediyorum 🙂 Onlardan kurtulunca, yokuşta bir evin kapısına işeyen bir eleman gördüm, hemen koşup ona eşlik ettim. Böylece Rio’da sokaklara işeme ritüelini de gerçekleştirip, Lapa’da parti, fiesta ne derseniz deyin olayı tamamladım.

Artık iyice geç olunca Ana’ya hadi eve dönelim dedim. Hostele döndük, Martin orada, uyuyor. Bir Brezilyalı hatuna takılıp Rio gecelerinde kendini kaybetmemiş. Ben ise ertesi günkü baş ağrısını düşünüyorum.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Bir Cevap Yazın